13 Aralık 2013 Cuma

aforizma dört bölü üç

şiir gibi konuşmak için
şair olmuştum.

eg

hafiye aşkı

üç tarafı yıldız kokuyor
avrat gülümsüyor
susuyor eldeki hüzün
sokrates'in kelimeleriyle
demlenmiş bir çay vardı
"cahiller içindeki aşk"
halbuki balıklar alkışlardı

size aşığım dostum

eg

africa'ya acıma

biz yeri geldi
Africa'dan biri  ile seviştik
nabzı nabızıma uymuştu
batıl bir kara kedi
çocuğumuz olmuştu
çirkinliğimizden
saçlarımızı çekmiştik
acıma acıma acıma
Africa bizden sefil
bize acıma
biz siyah pelerinli çocuklarız

eg

ölüm var

sonra biri çıkar
çıkarsız
ve zelzele geçerir
uçsuz yeryüzü
Chopin
cenaze marşını çalar
kainat uyanmaz
inanmazsınız
ölesiniz gelir yeryüzünden

eg

11 Aralık 2013 Çarşamba

yerlebir

yeşili duvara astığımız
bir kış gecesinde
şarap
bildiğimiz kesme şeker ve üzüm hoşafı
yine esrik tadındaydı
ensemiz terliyordu
kırmızı gözlerimiz
ve küçük günahlarımız
vardı
ansızın yeşile gidiyorduk
her birimizin ayağı
aynı yere takılıyordu

eg

8 Aralık 2013 Pazar

Yürümeden Koşmalar

Kız Memetle akraba mıydım?
Karı gibi hissettim
kendimi!
Dur be oğlum
Ne bu evlenmeyi
düşünmeler
Yürümeden koşmaların
hikayesi.
              02/05/2010
              şehiri

7 Aralık 2013 Cumartesi

kirli coşku

bereketversin
yüzüstü  yuvarlanmıştım
deli ediyordu deli olmuştum deli olacaktım
susmuyordum susmuştum susmayacaktım
kirli bir kelime
yüzüstü yuvarlanmıştım
kapıyı kapat
soğuk bugün dışarısı
bugün yarından daha bir soğuk olacak
görüyorum insanları
alkışlayacak.

eg

25 Ekim 2013 Cuma

söylev I

uzun süredir günaha girmemiştim
günaha boyun eğmiş
başlarımız öfke ve güneş
aydınlanmıştı
aydınlatmıştım
sanmıştım
büyükçene yanılmıştım
etli bir vücut
kadın kalbine yaslanmıştım
yanılmıştım
yakın bir gezegen
gezegenin taşları üzerime üzerime
aksamı bozuk bir dişli
dişimizi kırmıştı
öksürük ve öksürük kanıyordu
kansız kaldık
kırmızıyı görmeyince hakikaten bunalmıştık
sükun pek vücut bulmaz
sakin bir eskiçağ
homozigot bir çağ
hepimiz farklı bir tanrıya
inanmıştık.

eg

tutarsız

etimizin dişleri olsaydı
bir tutam ısırık
kanayan et değil
kırmızı şarap
kan üzerine yazılmıştır
bütün bütün ısmarlama romanlar
geç kaldınız
hakikati bulmaya
hakikat ensemizdeki ter
soğuk soğuk akar
hoşlanmazsın
uyuz gibi bir şey olur
tutunamazsın
tutarsın.
 e.g.

zulacılar

çaldık çalındık
dua diye biriktirdiklerimiz
efkanı harb makamında
çaldık çalındık.
çalıntı savaşlar yaptık
hep aynı mısradan anlaşılan
bir lekeden savaşlar
savaşı öfke ve gül
güle aldanan bülbül-eskibirbetim-
neye aşıktık
suya değil ve saflığına değil-suya değil-
aeröka
hayır aeröka.

e.g.

24 Ekim 2013 Perşembe

ki yalnızlık

mevsimi göğsümüze saplamışız
kudurmuş ta kudurmuş
kan dolanır zamanın tenhasında
susan her şey
şey
ölüme meydan okuyuş
çocukluktan kalma bir alışkanlık
anlaşılmaz boyun bağımız neden  gevşek
gündüzleri ölüme susamışız.

bejaia port 05tem13

eg

üç kere öksürük

biz yalnız kaldık
ve yalnız üzerime bütün şiirler
terkedilmiştir bütün hücrelerim
yalnızlaktandır orospularla sevişmelerim.
yalnız yalınız
yahut yalındık
yahut yanıldık
yalnızlık diye bir bir bir
gökyüzünü kucakladık.
bir bir bir
ve iki gelmedi
olmadı getiremedik
yerimizde say say say.
bağır, bağır,bağır,
dık.

03tem13 bejaıa liman

eg

çare siz lik sevişmek için

bire diş -dişe diş-
-siz-
dişisiz, kopuk kırmızı
ruj sürmüşler ağrıyan yerlerine
kırmızıyı örtmüşler, üşümüş.
seviyesiz bir deniz-siz-
duraksız duraksız
batıp da çıkıyorlar.

yeryüzünde bir delik
-dipteyiz-
ayaklarımızın değdiği yerden
başladık düşmeye
kıvrak bir duman soluduk
aslında nefesimize kadar
derin bir soluktuk
-siz ve siz-
ayrı tuttuklarımız,ayımsadıklarımız
kerhane boylarında astım krizi geçiren
o son nefesi vermeyecektiniz.

28tem13 aden

eg

kaşık-içbük-dışbük

hiç bilmiyorum bilmiyorum
bir tecavüz çığlığı annesini çağıran
boğazımı keserim kan akmaz
hiç bilmiyorum bilmiyorum
babam ardımdan durasız ağlamaz.
keskin bir kesinlik
dilim peltekleşir
midem kusar
kırmızıya bir küskün başlar
bensiz de bunlar olur
yani düşünmesem de olur
açık bir olum durumudur.
hiç bilmiyorum bilmiyorum
konuşma düşüncenin
bittiği yerde başlar
içedönükdışadönük
bükeysiz biriyim
düşüncem hiç bitmedi
söylemek adına
suskunluğum bundandır
ve ihbar etmeyişim
hep biliyordum
ama
söylememiştim.

bejaıa açıkları 27haz13

eg

yaşkın mutu

ceplerime geçirdim ıssızı
soğuk bir düş etkisi kısıtlı vücudumuz
iltihaplı  bir göt damarı çatlayası.
kasıklarımdan ıslanırım
kaldırım taşı kadınlarım
düzgün ayıp şiirler
bir tanrı itaati
bir grend pa saadeti.

              30may13 ispanya batı sahili

eg

ürkek direnmek

kişiselleştirdiğimiz onca ağır romanlar
yer altı ve yer üstü tanrıları
ellerini açmışlardı.
sapiensler tılsımı bozmuşlardı
minik kırmızılar pıhtılaşır
kainata mı sığdıramadık birbirimizi
halbuki iricene bir toz zerresiydik.
rüzgara direndik, zelzeleye direndik
ölümden sonrasına ve
doğumdan öncesine direndik
haset cinayetleri efendim
ha sekter cinayetleri.

bejaıa açıkları 23haz13

eg
                 

bejaia\makak tan farkımız

endazesi kırılmış terazi
küfesinde oturmuş ot içiyorduk
maymunlardan bahsediyorduk
makak ve şempanzeler
%94 civarında insana benziyorduk
gırtlağımıza kadar iştahlıydık
bir bulut aksırıyorduk

bejaia da dağlar
denize paralel uzanıyordu
ve kadınları hiç üşümüyordu
dört deniz adalar yine ada
hiç birleşmiyordu
biz hiç büyümüyorduk
ellerimizin üzerinde yürüyorduk
gülümseyen herkes
cennete bakıyordu
-bu tılsım bir büyü bozumu-
her muhabbette tanrıya dair bir kanıt
inanın bulamıyorduk.

19haz13 bejaia açıkları

eg

5 Mayıs 2013 Pazar

kımıltısız


zaman tenha iner
ayaklarıma kapanır
-büyükçene bir secde-
layık değilim
layık değiliz
tuzsuz bir denize ayaklarımızı sokmaya

ilkbahar aksırır
çok yaşa küfür mevsimi

zamanı ayak uçlarıma dolayacağım
hiçbir mevsimde kımıldamayacağım

e.g.

1 Mayıs 2013 Çarşamba

erotik yalnızlığım


kızıla karşı göğsüme kan saplıdır
kıvrılmış bir ağrı
meme ucumda
şehvettendir
boncuk boncuk terlemesi

öpeceğim dediklerim
apansız panik
balmumundan bütün elbiselerim
söyleyin ben
kadim bir çirkin miyim

e.g.

14 Nisan 2013 Pazar

tarumar tablo


kımıltısız bir bitkinlik
açız ulan!
nefesimizi yakıyorlar
kim idik böyle
-nereden geldi idik-
üstü kapalı yaşantılara alışık

dönülmez ve telaşsız bir
kahpenin koynuna tutunduk 
-hayır-
babamızdan kötek de yemedik
-sahi bu ne-
kederin üstümüze yapışmışlığı

histerik bir bulantı –kusuyoruz-
sanrımız bizi koru
kalbimizden önce küstük
soluk bir resimiz 
-sahipsiz- 
biz hangi duvara asılıyız.

                              e.g.

6 Nisan 2013 Cumartesi

bir ara
bir kadının bende bıraktığı bir iz
geçer dediğim ama hep orada olan
sikimden istemsiz akan iltihaplar
belsoğukluğu, gonore de diyorlar

başka bir kadının bende bıraktığı bir ize
ne kadar benziyor
aşk diyorlar
istemsiz aklımdan süzülen
c.k.

5 Nisan 2013 Cuma

di'li geçmiş zamandı


Kiraza hasret bir yaz mevsimiydi,
Yağmur yağmasa bile ıslanmaya değerdi.

Ceplerinden çıkardığın üzümlere takılırdı gözüm,
Ceplerinde her daim, dolu bir avuç üzüm.

Gece gözlerini kıskanırdım ayın güler yüzünden,
Kıvrılan yollar gibiydi yüreğim bir sevda masalı yüzünden.

Serçe parmağının yüzüğüne değdiği yerden,
Tomurcuk fışkırırdı güle benzer, yaprakları kederden.

Deniz yutardı hürriyeti yarım kalmış yüzlerimizi,
Yunuslar selamlardı ufka dalan gözlerimizi.

Zehre batırmıştın perçemlerinden kısa saçlarını,
Bir ibadet vecdi içinde sürmüştün yüzüme avuçlarını.

Yorgun yağmur ıslatmıştı sırtıma dokuna eli,
Yağan yağmur değildi, çağlayan bir ırmağın seli.

Yeşile bürünen çayırlardı, dizlerimize değin çimen,
Kırılan kalplerdi, tamiri mümkün değildi hemen.

Güz olurdu yazdan sonra, bahara doğru koşan,
Sen çocuktun, ben çocuk; çocuklar gibi coşan.

Henüz çiçeğe bürünmedi diktiğin zerdali ağacı,
Sözünü aldığın kuşlar ötmedi, bu ne büyük bir acı!

Müneccimler demişti içmeliydik ab-ı hayat suyundan,
Ayrılmayaydık keşke, çeşmelerle kurulu ebedi hayat yolundan.

                                                                     e.g.

lakin döküldü


yüzünde müstehcen bir ifadeyle
gözlerini kiraz gibi kısan Sen!
omuzlarıma
       perçemlerinden kısa
             saçların dökülüyordu.

                                     e.g.


22 Mart 2013 Cuma

everywhere


Yanıbaşımızda ölüm
Ansızın ölüm
Uslanmayan ölüm
Bereketli ölüm
Sürekli ölüm
Havada ölüm
Suda ölüm
Sürç-ü lisan eden ölüm
Ve hayatı karınca ile aldatır.

                                  e.g.

anlamalık


Açıldı perde, orta yerinde yüreğin,
Karşı tepelerden soğuk soğuk rüzgar eser.
Saat vursa da on ikisini gecenin
Uyumak mümkün değil ömründe bu sefer.

Ey pare pare olmuş güz ayım,
Kanarsa da kabuk tutar yaran:”Bekle!”
Cahit’in dönülmez akşamının ufkundayım
Çağırdım, Bezm-i Abbas gelecek:”Bekle!”

Sakin bir akışta gökyüzünü kıskanan
Ey! Ayağını yere sürüyerek dolaşan sarhoş
Gökyüzünün kızıla büründüğü bu an
Kuşlar görünür ufuktan:”Baksana ne hoş!”

Seda eksik olmadan geçmez günüm
Sade açık kalmış gözleri bir ölünün
Anla artık dua etsem de dönmez geri dünüm
Titreyerek beklerim yüksek kıyısında ölümün

                                                        e.g.

varlık yanılsaması


bir damla ter içindeki karıncanın
            sırtına yüklendim.
bir başkasının üşüdüğü kışın içinde
karıncaların içkiye tövbe edip
            rock söylediği bir mevsimde
karanlığın ardında
            gözün görebildiği hiçbir
                        yaratılmışa benzemeyen
Olmayandan varmış gibi korktum.

                                           e.g.

hayret ki


Hayret ki yaşıyorsun!
Ömrünün tahtaları çürümüş.
Gece üstünü örtmemişler,
            yanı başında bir çocuğun elleri üşümüş.
Geceyi sis bürümüş.
Altından geçenlerin şerefine içen
            sokak lambaları zil zurna sarhoş.
Hayret ki yaşıyorsun!
            Aslında hayat en azından “sizlere ömürlük”ten
                        daha bir hoş.    
                                                        e.g.                                               

iğreti

 ağzımızdan hep salyalar aktı
 ve kadınlar bize kuduz bir köpekmişiz gibi baktı
-halbuki sorsalar aşıklarımız da vardı-

                                                        e.g.

ver, yansın!


bir bakıma kirli duygular biriktirip
ömrün bereketli zamanlarından
elim varmıyor kirli yaşamaya
köprü altı anlam katmıyor
            yahut ilkbahar sahnesi
                        tecavüz çığlığı
elimi uzatamıyorum-yanıyor-
            kirlenmiş dünyaya
                                     e.g.

gururum

yahut
hasret kaldık bir mevsimlik bahara.
kışın ortasında üşüyoruz
alışkanlık budur
eldivenler bundan dolayıdır
kış uykusuna yatmayalım diye
varoluşumuzu alkışlıyoruz.

                                     e.g.

18 Mart 2013 Pazartesi

telaş

yakalanırım korkusuyla hiç kaçmadım.
     
                                                   e.g.

manasız

samanyolu bir kısır döngüde;
-kesin-bir süredurumda iken,

hangimiz ikna edebilir aksimizi?

                                    e.g.

lütuf

Kan ter içinde
ellerin kesik kesik
Sağ yanın neyse de
sol yanında, 
unutmuş olmalısın ki
bir şey eksik.
Siyah bir gecede aydınlık bir gelecek,
Gölgesine sığındığın bir ağaç,
evet evet
dalları eskimiş ve yorgun yapraklara bürülü
ömür dediğimiz lütuf
belki de içi geçmiş bu ağacın altında gömülü.

e.g.

yaşarız

Yaşarız
     yaşamış olduklarımıza inat!
Boynun bükülmesin

Varsa huzura erişmenin
     binde bir ihtimali
Sevinçlerini değil
    pişmanlıklarını kır, at!

Elbet
    yürüdüğün yol
       dikenlere bürülü,
Elbet
    hakikat bilmediğin
        bir bahçede gömülü,
Elbet
    mutluluk bir kapı ki
       kilidi ardından sürülü.
Yaşarız
    açılmasa da kapı,
       ağzında yatarız.

                      e.g.

17 Mart 2013 Pazar

kısmet-siz


Sanırsam benim
            geleceğimle oynamış gibisiz
Umardım affetmiştiniz
Belki üşürdü ellerimiz
         -anımsardınız-
Bileti olmayan yolcuların niyetini.

Ömrünüzü sıkıştırmıştınız
Uzak geliyordu inanca varışımız
Bir yolculuk düşlemiştiniz
            -ölümü hatırlatan-
Ben bir sızı
vermeden aldınız
      koynuma sakladığım ıssızı.

Belli bakışlarınız aynı
Durum sana
            durum bana
                        hep aynı
Hayır, mutlaka bir noktada yanılmıştınız
Size küsen bir hüzün
            dolanmıştı alacakmış gibi canınızı.

                                                   e.g.

6 Mart 2013 Çarşamba

içimdeki çocukların saçları lüle lüle dedi
benimse içimdeki çocuk
saçları asker traşlı
mutsuz, umutlu
c.k

20 Şubat 2013 Çarşamba

küskün

gözlerimiz sisten bir buluttu
eksik kalmıştık dünü yaşamış
dünümüzü bugüne varsaymıştık
dört gün boyunca
üç gece boyunca
boylu boyunca uzanmıştık

bir sızı iken yaprakların üzerinde
kalbimiz unutulmuştu apansız
sonbahar sabahına uyanmıştık
dümdüz bir kışın içinde.

                                    e.g.

11 Şubat 2013 Pazartesi

aforizma 2

keşkeleri zincirleselermiş de
ta dibine yerin,
keşke olmasaydı keşkelerim.

                                   e.g.

prometheus'un ruhuna fatiha

son-the end-;
cigaram,
kibrit dalım.
boşuna meyletmişiz,
ruhuna fatiha.

                          e.g.

aforizma 1

kadehime bir zeytin koymuştum,
dalını unutmuştum.
         
                            e.g.

vesaire

geceleyin ve gün ışıdığında
güruha küskün bir sairfilmenamdım.

şiir gibi yaşamış,
ve şair gibi ölmüştüm.

Ve saire.
                        e.g.

2 Şubat 2013 Cumartesi

esrik iz

Rap, rap, rap…
Elde şarap
Yürüyoruz geleceğe rağmen
gelecek için.
Bütün umutlarımız ve 
kirli duygularımız heybemizde.
Sığmasa da
bizleri yolda bıraksa da,
Elde şarap,
yürüyoruz 
Rap, rap, rap…


e.g.

tapılası varlık

Yosuna bulaşmamış
denize benzeyen gözlerin
İştahını kabartıyor
biçare benim
ve benim gibilerin.
Hangi güneşin alnında
kızarıvermiş önce,
Sonra esmere bürünmüş tenin 
ve mübarek gözlerinin üzerindeki terin.

Öyle mutlu ediyorsun ki demek
bulutları yani
bilirsin sürekli ağlamaklı olanları.
Günlerdir,
sayende bulutlar gülüyor,
sürekli neşeli.
Belki de ağustos böcekleri
tarihlerinin en müthiş konserini,
Senin muazzam, ağza alınamayan
güzelliğinden esinlenerek veriyor.
Ah!
Her an duaya hazır olan ellerin
Kelimelerinden önce hareket ediyor,
sürüncemede kalmadan
-hayır dürüst olacağım kalıyor-
İşte bu sana, çıralı’da
griye çalan bir kayadan sana bakanlar için tapılası
bir varlık-Haşa!- olma hakkını veriyor.

e.g.

bütünlük 2

batık bir gemi güvertesinden
bütün enayi balıkları tutuyordum.
ve bütün en(a)iyiliğimle 
bütün bütün denize bırakıyordum.
e.g.

çaresiz

bul hale
çare bul,
ölüm yalnız mezarlıklarda hatırlanır.
davut anlatır,
ibrahim dinler.
ibrahim söyler,
ismail ağlar
ve mezarlıkların iki kapısıdır
-cennet de cehennem de- 
mezarlıklarda vardır.


e.g.

hoşgörü

uğruna şair olduğum kadınlar ,
birer birer dündüler.
küfre bulaşmıştım, 
yirmi dört yıl yatmıştım,
kan içiyordum,
gece yarısı avaza bağırıyordum.
dişlerim-birer birer-
bıçak gibiydi.
bütün söylediklerlerimi -söylemediklerimi-
ceplerime koyasım geliyordu,
elbette hiçbiri ceplerime sığmıyordu.

uğruna şiir yaktığım kadınlar
birer birer döndüler.
harlı bir duman gibi siyahtılar
Afrika'yı andıran yoksullukları olmasa,
geleceği özleyen düşlerim olmasa,
elbette affetmezdim.

e.g.